Kahve kokusu, teksir kâğıtları ve antik kentlerle aynı tarafta olmamızın bir anlamı olmalı…
Yeşil tepelerin ya da mavi denizlerin hemen kenarına konuşlanmış bejden griye çalan sütunların bir anlamı olduğu gibi.
Zaman artık benim için bir kavram değil sadece rakam. 100 yıl önce yazılmış bir kitapta okuduklarımdan payıma düşen varsa, hiç tanımadığım, bilmediğim insanların binlerce yıl önce kurdukları şehirlerde attığım her adımda sözcüklerle ifade edemediğim duygular içerisinde kalıyorsam, bir anlamı olmalı.
Mevsimden belki, Ege’de alıştığım kekik kokusu yok bu defa. Ama başka bir tat var, başka renkler, başka bir rüzgâr, başka dağlar…
Dağlar; Akdeniz’in en sevdiğim yanı.
Göz alabildiğine açıklık, tepeler, düz bir ova, nehir ve uzakta yine dağlar.
Ve sırtını yeşile yaslamış bir antik kent; Kibyra.
Gerçek yağmursa, efsaneler onun şemsiyesidir. Her antik kentin olmazsa olmazı ise dilden dile aktarılıp gelen halk hikâyeleridir. Kibyra’nın da bir hikâyesi var elbette. Hem de çok tanıdık bir isimle Frigya’nın meşhur kralı Midas’la.
Efsaneye göre Midas, dokunduğu her şeyi altına çeviren bir güçle kutsanmıştır. Fakat gel zaman git zaman ilk başlarda hoşuna giden bu özellik, zaman içinde Midas’ı bezdirmiş, öyle ki yemek yiyemez, su içemez olmuş. Midas bunun bir güç değil de aslında bir lanet olduğunu fark edince tanrılara yalvararak kendisini bu lanetten kurtarmalarını ister, tanrılar onun bu istediğini yerine getirir ve Midas’ı Kibyra’nın şu anda bulunduğu bölgeye sürgüne gönderir. Midas, kentin kurulmasında öncülük eder ve hayatını burada geçirir.
Anlatılarda gerçeklik payı var mıdır, Midas’ın uzun kulakları burada da başına bela olmuş mudur bilemiyoruz. Ve masallardan kentin gerçek hikâyesine hızlı bir geçiş yapıyoruz.
Kibyra, MÖ 300’lerde Pisidia-Karia-Frigya ve Likya arasındaki bölgede Miliaslı kolonistlerce kurulmuş. Amasyalı gezgin Strabon’un kayıtlarında ise Kibyralıların aslen Lidyalı olduğu, Kabalis bölgesinden buraya göç ederek kenti kurdukları belirtilmiş.
Arkeolojik çalışmalar ve kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, şehrin; piyadeler, atlı asker birlikleri ve gladyatörleriyle askeri karaktere sahip bir yapıda olduğu tespit edilmiş.
Stratejik konumu nedeniyle bölgedeki 25 kentin yargı merkezi görevini üstlenmesine bakacak olursak, bu denli geniş ve gelişmiş bir askeri oluşum içerisinde yer almasına sanırım pek de şaşırmamak gerek.
Kentin bir diğer özelliği ise çömlekçilik, demircilik ve at yetiştiriciliği alanlarında oldukça iyi olmaları. At yetiştiriciliği ve askerleri ile nam salan bir yerde demir işçiliğinin gelişmesi kaçınılmaz olmalı ki demirciliğin meslek olmaktan öteye geçerek sanatsal bir boyuta ulaştığı yapılan kazılar sonucu elde edilen bulgularla ortaya çıkarılmış.
Kibyra, en görkemli ve güçlü zamanını Roma döneminde yaşamış ve bugün görülebilen tüm mimarı kalıntıları Roma dönemine ait. MS 23 yılında büyük bir depremle kent yerle bir olsa da Roma imparatoru Tiberius katkılarıyla yeniden inşa edilmiş, Kibyralılar Tiberius’un cömertliğine karşılık olarak şehrin adını ‘Caesarea Kibyra’ yani İmparatorun Kibyrası olarak değiştirmiş.
Yerleşim alanı oldukça geniş olan kentte, hiç bir yapı bir diğerinin manzarasını kesmeyecek şekilde planlanmış, stadyum, bazilika, yukarı ve aşağı agora, hamam, gymnasium, tiyatro, meclis binası, yuvarlak kuleli tak ve suyolları yapılmıştır. Meclis binası/müzik evi antik çağ Anadolu’sunun en görkemli eserlerinden olup, tam merkezinde kırmızı, yeşil ve beyaz mermerden Medusa mozaiği yer almaktadır. Bu mozaik Anadolu’da tektir. Yapılan kazılarda yine meclis binası önünde çeşitli mozaikler, Roma hamamı ve seramik atölyesi ortaya çıkarılmıştır.
Kibyra antik kenti Burdur ilinin Gölhisar ilçesindedir. Kazı ekibinin özverili çalışmaları sonucu Medusa mozaiği ve Yuvarlak kulelik tak (çeşme) ortaya çıkarılmış ve restore edilerek turizme kazandırılmıştır. Kentin büyük bir çoğunluğu gerek yeterli sponsor desteği olmaması gerek kentin olası define avcılarına karşı güvenliğinin sağlanmasının zor olacağı gibi nedenlerle toprak altındadır. Kazı ve koruma çalışmaları halen devam etmekte olup, ortaya çıkarılan eserlerden çoğunluğu Burdur müzesinde sergilenmektedir. ‘Gladyatörler şehri’ olarak bilinen Kibyra, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde bulunmaktadır.
Kibyra’ya gittiğinizde yavaş adımlarla ilerleyin ve rüzgârın, kuşların, cır cır böceklerinin sesine kulak verin. Antik kentler sessizliğini sadece onları anlayabilecek olanlar için bozar… Tıpkı insanlar gibi.
Metin ve fotoğraflar: Canan Yıldırım Sayak