Dün Karabük Valiliği eski Halkla İlişkiler Müdürü, kadim dostum Sn. Ziya Alak’ın özel konuğu beyefendi ve eşi hanımefendi ile birlikte Safranbolu gezisi yaptık.
Konusunda uzman ve İstanbul gibi önemli bir kentte benzer kültürel mirasımızı korumak, restore etmek ve tanıtmak gibi bir misyonla yükümlü sayın konuğumuza elden geldiğince ilçemizi tanıtmaya çalıştım. Gezimizin en güzel bölümü tarihi saat kulesinde hemşerim Sn. İsmail Ulukaya’nın yılların inbiğinden geçen anılarıyla yaşadığı saat kulesinin köşkünde geçti. Ustası rahmetli Rıfat Conkoğlu’nun emanetine sahip çıkma ve sürdürme, koruma gibi sorumluluğu yüksünmeden üstlenen İsmail Ulukaya; bir ara bana da gazetecilik görevimi anımsattı adeta…
Tarihi Saat Kulesi’nin kadranını oluşturan 120 cm çapındaki metalin dışında koruyucu cam ya da benzeri çerçeve olmadığı için saatin nemden, rüzgârdan etkilendiğini; özellikle dış kadranın oluşturduğu bu sarsıntının saatin mekanik dengesini etkilediğini söyledi. Gerçekten metal kadran dış etkilere karşı korumasız; yaprak kımıldasa akrep, yelkovan yerinden oynuyor. Dışardan bakıldığında saatin tam ve buçuklarda çalmadığı gibi bir kanı beliriyor. Bu sapma yüzünden…
Trakyalılar için ‘kapı gıcırtısında bile oynarlar; katil Hasan’ın (klarnetçi) üflemesiyle coşarlar’ diyen rahmetli Karabük Vali’miz Cemalettin Sevim’in ruhu şad olsun. Bizim kadran, akrep ve yelkovan da Trakyalılar gibi küçük bir üflemede yerinde duramıyor vesselam…
İdari, teknik, mimari ve mali bağlamda oluşacak ortak aklın gereğini ivedi olarak yapacağını umuyorum. Çünkü başka Safranbolu yok. Başka Saat Kulesi yok, başka kadran, akrep ve yelkovan yok…
Aytekin Kuş
2010