Korykos bugün Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı, Kızkalesi Mahallesi sınırları içerisindedir. Mersin’e yaklaşık 60 km uzaklıkta olan kente dair kalıntılar, ağırlıklı olarak Kızkalesi’nin doğu sınırında yer almaktadır.
Modern Kızkalesi yerleşiminin doğusunda yaklaşık 5,5 hektarlık bir alanda Korykos kentinin yapı bakiyeleri ve nekropolü görülebilmektedir. Bu geniş alanın yaklaşık yarısını kapsayan ve kentin kuzeyinde yer alan nekropol vadisi, bölgedeki en zengin nekropol alanlarından birini oluşturmaktadır.
‘Kilikia Kapıları’
Korykos, antik dönemdeki adıyla Kilikia olarak adlandırılan Doğu Akdeniz’in önemli liman kentlerinden birisidir. Kilikia, ‘Kilikia Kapıları’ (Kilikiai Pylai) olarak da adlandırılan Gülek ve Sertavul geçitleri ile Anadolu, Mezopotamya, Suriye ve Akdeniz arasında bir bağlantı noktası olması nedeniyle her dönemde stratejik bir nokta olmuştur. Strabon, (Geographika XIV, 1) Kilikia’nın, Dağlık Kilikia (Kilikia Tracheia) ve Ovalık Kilikia (Kilikia Pedias) olmak üzere iki ayrı bölümden oluştuğunu belirtmektir. Kilikia Tracheia, Coracesion’dan (Alanya) Soloi Pompeiopolis’e (Mezitli) kadar olan dağlık bölgede, Kilikia Pedias ise Soloi Pompeiopolis’ten Alexandria kat Isson’a (İskenderun) kadar olan ovalık bölümde yer almaktadır.
Korykos da, Kilikia Tracheia’da bulunan bir liman kenti olarak, bölgenin Levant, Mısır ve özellikle de Kıbrıs ile olan deniz bağlantısının sağlandığı stratejik öneme sahip bir kenttir.
Helenistik Dönemden Günümüze
Korykos’un kuruluş dönemi kesin olarak bilinmemekle birlikte, eldeki veriler kentin Hellenistik dönemde var olduğunu göstermektedir. Kentin adı ilk olarak III. Anthiokos’un (MÖ 223-187) MÖ 197 yılında başlattığı sefer sırasında Kilikia’da ele geçirdiği kentler arasında geçmektedir. Bunun dışında, Korykos’un MÖ I. yüzyılda basılmış olan sikkeleri literatürden tanınmaktadır. Ön yüzünde sur tacı olan bir Tyche betimlemesi olan sikkeler, kentin Hellenistik dönemde surla çevrelenmiş olduğunu düşündürmektedir. Bununla birlikte, kentin Orta Çağ içlerine kadar devam eden yaşamı, antik kent merkezinde kısmen takip edilen savunma duvarları izleri şeklinde, Hellenistik dönem mimarisinin oldukça sınırlı verilerle temsil edilmesine yol açmıştır.
Kilikia’da Roma hâkimiyetinin tesis edilmesinin ardından ‘Pax Romana’ sürecinde tüm bölgede olduğu gibi Korykos’ta da yoğun imar faaliyetlerinin varlığı söz konusudur. Bu dönemde kentin, kapsadığı alan itibariyle genişlemesi sonucunu da doğurmuştur. Nitekim Korykos’un Hellenistik döneme kıyasla daha geniş bir alana yayıldığı, Hellenistik kente ev sahipliği yaptığı düşünülen kesimin sınırlarını aşarak doğuya doğru genişlediği, 2,5 hektar civarında bir yüzölçümüne ulaştığı anlaşılmaktadır. Liman Kapısı, Büyük Tapınak, Küçük Tapınak, Sütunlu Cadde ve Kuzey Kapısı, Büyük Hamam, Küçük Hamam ve Sütunlu Yapı gibi unsurlar söz konusu dönüşümün ve büyümenin kanıtları arasında sayılabilir.
Bu dönemde kentin çekirdeğini, bugünkü kara kalesinin doğusunda kalan alanın oluşturduğu anlaşılmaktadır. Koyun hemen kuzeybatı kıyısında bulunan ve MS 2. Yüzyıla tarihlendirilen Büyük Tapınak ve tapınağın doğusunda ve aynı aks üzerinde oldukları anlaşılan Küçük Tapınak Roma döneminden bugüne ulaşan dini yapılardır. Yaklaşık bir yüzyıl önce kalıntıları gezginler tarafından belgelenmiş olan, ancak bugün olasılıkla toprak altında olan bir diğer tapınağın varlığı bilinmektedir.
Koyun kuzeydoğusunda yer alan Büyük Hamam ve Küçük Hamam ile işlevleri henüz belirlenememiş bazı yapı bakiyeleri, kentin Roma imparatorluk döneminde kent merkezinin bu alanda olduğunu göstermektedir. Bugüne Korykos Kalesi’nin batı sur sistemi içine dâhil edilmiş şekilde ulaşmış olan ve MS 3. yüzyıla tarihlendirilen Liman Kapısı’ndan başlaması gereken bir sütunlu cadde (cardo maximus), doğuya doğru uzanarak kent merkezine ulaşıyor olmalıdır. Kentin liman girişine gösterişli bir takın yapıldığı bu dönemin, Korykos’un parlak bir evresine işaret ettiği, bu döneme ait kent sikkelerinden de anlaşılmaktadır. Bu dönemde kent imparatorluğun doğudaki en önemli donanma üslerinden biri durumundadır.
Erken Hıristiyanlık döneminde Korykos’un Tarsus Metropolitliği’ne bağlı bir piskoposluk merkezi olduğu görülür. Bölgede Hıristiyanlığın yayıldığı geç antik dönemde başta dini yapılaşma olmak üzere, imar faaliyetlerinin kent surları dışına taştığı görülür. Bu dönemde yedisi sur içinde, beş tanesi sur dışında olmak üzere çok sayıda kilise inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Korykos ile Elaiussa Sebaste’yi birbirine bağlayan taş döşeli Roma Yolu, kentin en önemli kilisesi olan transept planlı G Kilisesi’ne ulaştığında bir tetrapylona bağlanmaktadır. Korykos’a doğudan girişi simgeleyen tetrapylondan batıya doğru devam eden yolun güney kıyısında kentin üç büyük kilisesi bir aks üzerinde sıralanmış haldedir. Ünik bir plana sahip Mezar Kilisesi ile birlikte, Korykos’un da nekropol alanına giriş sağlanır. Epigrafik veriler ve edebi kaynaklar bu dönemde, Korykos’un çok sayıda aziz kültüne ev sahipliği yaptığını göstermektedir.
Roma imparatorluk döneminde hızlanan Korykos’un yükselişi, geç antik dönem boyunca devam etmiş ve kent bölgenin en önemli üretim ve ticari merkezlerinden biri haline gelmiştir. Hinterlandında tespiti yapılan çok sayıda zeytinyağı ve şarap atölyeleri, yerel ihtiyaçtan fazlasının üretildiğini ve ihtiyaç fazlası ürünün ihraç edildiğini gösterir. Özellikle nekropol alanında tespit edilen yazıtlardan çıkarılan meslek çeşitliliği ve çokluğu, Korykos’un geç antik dönem sonuna kadar süren zenginliğinin de göstergesidir.
Yedinci yüzyılın ortalarında başlayan Arap akınları, tüm Anadolu coğrafyasında sosyolojik ve ekonomik problemleri beraberinde getirmiştir. Ancak 9. yüzyıla dek süren Arap akınları döneminde Korykos’un halen bir ticari üs olarak kullanıldığı da bilinmektedir.
Arap akınlarının sona ermesinden sonra bölgede siyasi egemenliğini yeniden kuran Bizans İmparatorluğu, Anadolu’nun özellikle Kıbrıs ile olan ticaretini güvenlik altına almak için, kentin batı ucunda yer alan liman bölgesine 1099 yılında bir kale inşa eder.
Bugünkü kalenin ilk evresini oluşturan Bizans dönemi kalesi, yaklaşık 60-70 cm kalınlığında sur duvarlarına sahip, köşelerde ve sur hattı boyunca savunma kuleleri ile desteklenmiş bir yapıydı.
1045 yılında Ani merkezli Bagratuni Hanedanlığı çöktükten sonra, Bizans İmparatorluğu’nun bölgedeki Ermeni halkı Kilikia Bölgesi’ne göç ettirerek güneydeki Arap Devleti ile bir tampon bölge oluşturma amacı söz konusu olur. Güneyden Memluk Devleti, kuzeyden de Karamanoğulları Beyliği tarafından sürekli saldırı altında olan Kilikia Bölgesi’nde bu dönem boyunca güçlü savunma yapıları inşa adilmiş ya da var olan savunma yapıları güçlendirilmiştir. Orta Çağ’da Korykos Kalesi’nin ilk evresinin duvarları içten ve dıştan takviye duvarları örülerek kalınlaştırılmıştır. Kalenin çevresine büyük boyutlu kesme taşlar ve antik Korykos’tan getirilen devşirme yapı blokları ile kalın bir dış sur inşa edilmiş ve kalenin ilk evresi bir iç kale haline dönüştürülmüştür.
Dış surunda dışına derin ve geniş bir hendek kazılmasıyla birlikte kale, ele geçirilmesi son derece zor, güçlü bir savunma yapısı haline gelmiştir.
1360 yılından sonra bir kale kente dönüştüğü tahmin edilen Korykos Kıbrıs Latin Krallığı’na geçmiştir. Son derece güçlü bir savunma sistemine sahip olan Korykos Kalesi yaklaşık bir yüzyıl Kıbrıs Latin Krallığı elinde kaldıktan sonra, 1448 yılında Karamanoğulları tarafından ele geçirilmiştir.
Kalenin içinde halen kısmen de olsa ayakta olan iki kilise, bir şapel, bir sarnıç, idari bir bina olması gereken iki katlı bir yapı ve Karamanoğulları dönemine tarihlenen bir mescit görülebilmektedir. Kalede halen arkeolojik kazılar yürütülmekte olup, toprak altında olan yapıların açığa çıkarılması çalışmaları devam etmektedir.
Doç. Dr. Şener Yıldırım (Mersin Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü)
Fotoğraflar: İsmail Şahinbaş
DÜNYA MİRASI DERGİSİ 2. SAYI (NİSAN 2024)