YAŞAMI SANATA DÖNÜŞTÜREN KONAKLAR

Osmanlı Döneminde göçer durumda olan Türkmen boyları Safranbolu ve çevresine yerleşmeye başladılar. Yerleştikleri bölgede oranın önceki sakinleri olan Rumlar yaşıyorlardı. Pontus’tan, Bizans’tan beri burada yerleşmiş olan Rumlar buranın yerlisiydi.

Türkmenler önce topak çadırlarını düzlüklere kurarak buraya konuşlandılar. Zaman içinde Rumların yaşadığı evleri gördüler. İletişim kurdular. Çadırlarında yaşamaya alışık Türkmenlerin ilk evleri çadır benzeri basit evlerdi.

Zemin katları kerpiç veya taş duvarlarla yapıyorlar daha sonra üzerine ahşap karkas yaparak çatıyı çatıyorlardı. İlk zamanlar kiremit yoktu. ‘Hartama’ denilen ahşap kiremitlerle çatının üzerine örttüler. Ahşap birinci kata bir veya iki oda ve bir de açık sofa yaparak tamamlıyorlardı. Odaları, çadırın iç donanımına benzeyen raflarla, bir köşesinde dolaplar ve ocak bulunacak biçimde düzenliyorlardı. Odalar kışın soğuktan yazın sıcaktan koruyacak şekilde düzenleniyordu. Dolaplar ve tavanlar ahşabın tüm özelliklerini yansıtan bezemelerle süslüydü.

Ocaklar, davlumbaz şeklinde veya oymalı başlık düzeninde oluyordu. İki odanın arasındaki koridor ucunda tuvalet yer alıyordu. Tuvalet hacmi dışardan bakıldığında düz tahtalarla yapılmış bir ek gibi görülmektedir. Açık sofa kafeslerle dışarıya karşı kapanmıştır. Tavanı yoktur. Çatı örtüsü alttan görünür. Merdiven çıkışının üstü yüksek sofa olarak düzenlenmiştir. Zemin kat taş veya kerpiç duvarlarla çevrelenmiş bir ahır, önünde bahna (yemlik) bulunur. Hayvanların ahırı odaların altında bulunur, böylece ailenin ısınmasında faydası olur.

Anadolu’da Türkler sulak alanları seçer oralara yerleşirlerdi. Safranbolu da sulak bir bölgedir. Bulak Mağarası’nda büyük bir su kaynağı vardır. Suyollarıyla Safranbolu’ya gelir.

Çarşı

Safranbolu, üç yerleşim bölgesinden oluşmaktadır. Birinci bölge Çarşı Bölgesi’dir. İlk yerleşmelerin olduğu bu bölge su altında tortul tabaklaşmanın yarattığı katmanların derelerin oyarak derinleştirdiği vadilerden oluşan bir bölgedir. Hasandede Tepesi’nde deniz kabuklarına rastlanmaktadır.

Çarşı’da üretim ve pazarlama, el sanatlarına dayalı her türlü üretim yapılmaktaydı. Selçuklulardan beri devam eden üretim örgütlü bir sistemde yürütülmekteydi.

Loncalarda çalışan ustaların, kışlık evleri olan çarşı evleri, 16.-17. yüzyıllarda inşa edildiği bilinen açık sofalı ya da dış sofalı, iki ya da üç odalı plan tipleridir. 18.-19. yüzyılda İstanbul etkisiyle gelişen karnıyarık, plan tipi, ‘büyük konak’ tipi yapılarda uygulanmıştır. Konaklarda Çarşı’daki ticari faaliyetler dolayısıyla artan konuk ihtiyacı için konuk odaları yer alır, bu bölüme ‘selamlık’ denir.

Selamlığa evin ana giriş kapısından girilir ve selamlık merdiveninden çıkılarak ulaşılır. Harem katı ikinci kattadır ve selamlığa döner dolaplı bir servis odasıyla bağlıdır. Bu hacimden arka sokağa ve ‘hayat’a bağlantı merdiveni vardır. ‘Harem Kapısı’ ile dışarı çıkılır. Bu tip büyük konaklar sünnet düğünü, düğün, mevlit gibi toplu eylemlerde kullanılırlardı. Erkek konuklar selamlıkta toplanır, kadın konuklar da haremde toplanarak ve orta sofalarda yemek yer ve eğlenirlerdi.

Çarşı evlerinde yazın hazırlanan kuru yiyeceklerin ambarları vardır. Mutfak harem katında bulunur. Hayattaki kazan ocağında büyük kazanlarla yapılan yemekler ve saç işleri harem merdiveninden yukarı taşınır. Çarşı evlerinin dükkânların depoları olarak da bir işlevi vardır. Aynı loncadan ustalar aynı mahallelerde otururlar. Bazı çıkmaz sokaklarda aynı loncada çalışanların meydana getirdikleri komşuluk birimleridir. Çarşı’da evlerin bahçeleri küçüktür, bahçe duvarları yüksektir.

Çarşı’nın Gümüş Vadisi’ne doğru uzayan alanda Candaroğulları zamanından kalma Taşminare Camii ve Tabakhane’ye yakın hamam yer almaktadır. Gümüş Deresi derin bir vadi boyunca Tabakhane’ye doğru akmaktadır.

Beybağı

Beybağı Bölgesi havuzlu konakların yer aldığı güzel havalı bir yerleşme alanıdır. Asmaz Ailesi’ne ait iki güzel havuzlu konaklardan birisi TURİNG kurumunca satın alınmış ve restore edilerek otel haline getirilmiştir. İsmail Asmaz’a ait ikinci konak da ailenin mülkiyetindedir. Tarihi Türk Evlerini Koruma Derneği’nce sağlanan kiremitlerle çatı onarımı yapılmıştır. Yapı yangın geçirmiş daha sonra yanan kısımlar yeniden inşa edilmiştir. Her iki konakta da havuz, selamlık bölümünde yer alır. Havuzlar 4 x 4 ve 2 metre derinliktedir. Havuzlar, çevre için yangın güvencesidir. Zemin katta havuzun duvarlarının çevresi galeri şeklindedir ve burası soğuk hava deposudur. Havuzda çeşme oluğundan akan suyun sesi havuz başındaki konuşmaların dışardan duyulmasına engel olur.

Akçasu Vadisi

Akçasu Vadisi boyunca büyük konaklar yer alır. Vadinin üzerine kemerlerle oturtulmuş Kaçak Camii’nin çevresinde, çok güzel konaklar vardır. Ulukavaklar Evi kapalı aile ekonomisinin en güzel örneğidir. Evin kazan ocağı, çıkma suyu çeşmesi, havuzu, fırını ve değirmeni vardır. Konak karnıyarık plan tipli 18. yüzyıl yapısıdır. Üst yola oturtulmuştur. Hayat, bölümü Akçasu’ya inen yol üzerindedir. Bahçede bir cihannüma köşkü yer almaktadır.

Hıdırlık, hıdrellez şenlikleri ve yaz göçü

6 Mayıs Hıdırellez kutlaması bir ilkyaz şenliğidir. Aileler Hıdırlık Tepesi’nde toplanır hazırlanan yiyecekler orada birlikte yenirdi. Bu tarih Bağlar’a göçün başlama tarihidir. Bir hafta önce yaz evinin hazırlanması için hanımlar Bağlar’a giderler. Ahşaplar ovulur, badana yapılır. Halılar serilir, sedirler hazırlanır. Çarşı’dan Bağlar’a göç 18.-19. yüzyıllarda at arabaları ile yapılırdı. Arabalarla yapılan göç Çarşı’dan Bağlar’a Kalealtı’ndan giden yolu izledi. Yol, Gümüş’ten geçerek Bağlar’a çıkardı.

Bağlar

Bağlar Bölgesi üzüm bağlarının bulunduğu yerlerdi. Üzüm bağlarında ince kabuklu Çavuş üzümü üretilirdi. Eylül ayında bağ bozumu yapılır, o günler özenle toplanırdı. Daha sonra üzüm oluğuna konur ve kadınlar tarafından ayaklarıyla ezilirdi. Elde edilen üzüm suyu şıra, şirke, pekmez yapımında kullanılırdı. Elma bahçelerinde kırmızı elmalar dalları eğecek kadar çok olurdu.

Bağlar evleri

Bağlar’daki evler yazlık evlerdir. Evlerin sofaları dışa açıktır. Bağlar’da açık sofalı ve karnıyarık plan tiplerinde evler vardır. Dış sofalı evler küçük evlerdir. Aile büyüklüğüne göre iki odalı, üç odalı açık sofalı planlar gelişmiştir.

Hacı Memişler Bağ Evi

Dış sofalı evlerden üç odalı plan tipine örnek evlerden biri Hacı Memişler’in bağ evidir. Ev, Safranbolu evlerinin genel özelliklerini yansıtan zarif ‘eli böğrü’nde payandaları, keçi kılı kireçli ince sıvalı dış cephesi ve kara kapakları ile yalın ve sade bir evdir. Zemin kattaki ahır değiştirilerek oturma odasına dönüştürülmüştür. Hayat bölümü taş duvarlarla inşa edilmiş dışarıya muşabaklarla (ahşap kafes) kapatılmıştır. Üst kat harem olarak düzenlenmiştir. Sofadaki tavanda görülen kalem işleri 18. yüzyıl zevkini yansıtmaktadır. İzzet Mehmet Paşa Camisi’nde çalışan ustaların yaptığı söyleniyor. Üç odanın en önemlisi başodanın tavan dekorasyonu ahşap işçiliğinin çok güzel bir örneği, ev sahiplerinin dediğine göre tavan çivileri gümüşten yapılmıştır.

Değirmenbaşı Ömer An Evi

Değirmenbaşı’nda Ömer An Evi dış sofalı plan tipindedir. Uzun yıllar bakımsız kalan ev restore edilerek Raşitler Evi olarak pansiyon haline getirilmiştir.

Gökçüler Konağı

Gökçülerin Bağ evi (Dibekönü) erken dönem (17. yüzyıl) örneklerinden biridir. Açık sofalı iki odalı plan tipi özelliği gösteren ev, kerpiç duvarların üstünde ahşap karkas olarak inşa edilmiştir. Alt katı ahır ve hayat olan evin üst katı dikdörtgen bir açık sofadır. Sofadan geçilen iki oda ve aralarında uzanan koridorun sonunda ahşap tuvalet yer almaktadır. Sofanın dış yüz çevresi ahşap kafeslerle örtülmüştür. Biri merdivenin üstünde diğeri sofanın ön tarafındaki yüksek sofa bulunmaktadır. Sofalardan önde olanı, küçük ocağı ile güzel bir çubuk içme sofasıdır. Çatı örtüsü ise hartama denilen ahşap örtü malzemesiyle yapılmıştır.

Gökçüoğlu Konağı Safranbolu’da Bağlar Bölgesi’nde bugüne kadar özgünlüğünü koruyabilmiş bir konaktır. Yapıda bir değişiklik yapılmamıştır. Karnıyarık plan tipindedir. Zemin kat hayat ve ahırdan oluşmaktadır. Bahçeye dönük hayatı muşabaklarla kapatılmıştır.  Selamlık merdiveni selamlık kapısının yanından başlar, birinci kata çıkan merdiven selamlık sofasına ulaşır. Selamlıkta merdivenin üstünde yüksek sofa bulunmaktadır. Selamlıkla harem arasında döner dolap vardır. Harem bölümünde hayata inen bir ve harem bölümüne çıkan iki merdiven yer alır.

Bağlar Asmazlar Konağı

Bağlar Asmazlar Konağı, dış sofalı (açık sofalı) plan tipli büyük bir konaktır. Hayat ve ahır özgün durumdadır. Birinci kat selamlık bölümü konuk yatak odaları ve bir konuk odasından oluşmaktadır. Harem katı yazlık karakterde açık sofalı bir plan özelliği gösterir. Sofa kafeslerle kapatılmış olan bir dış sofadır. Eyvan da açık ve kafesle kapatılmıştır. Odalar arasında bir taş hamam vardır. Hamamın ön tarafındaki oda hamam külhanı olarak düzenlenmiştir. Hamam kubbeli ve kurnalı olarak yapılmış, zemin katı ikinci kat kotundan 50 cm yükseltilmiştir. Başodanın daha önce yapılan onarım sırasında değişimlere uğramış tepe pencereleri kapatılmıştır.

Emin Hocazade Ahmet Bey Evi

Emin Hocazade Ahmet Bey Evi, İzzet Mehmet Paşa’nın kız kardeşinin gelin geldiği evdir. Ev, 1965 yılında yıkılmak üzereydi. Evin arka bölümü yıkılmış, plan özelliklerini yitirmişti. Üç odalı plan tipinde bir yapıydı. Evin sahibi Nezihe Aycan (Kadıoğlu) ve ailesiydi. O günlerin koşullarında evin restorasyonu imkânsız görünüyordu. Çünkü kültürü ve yabancılaşmış bir çevrenin baskısı ile savaşmak gerekiyordu. 1974 yılında yenileme tüm zorluklara karşın bitirilmiştir. Evin başodası 18. yüzyıldan kalmış kafa pencerelinde vitray bulunmaktadır. Duvarları ahşap dekorasyonu ile kaplıdır.

Bağlar sulama sistemi

Bağlar Bölgesi’nin sulama sistemi, Safranbolu tarihi kadar eski bir sistemdir. Suyun kaynağı Bulak Vadisi’nin sonundaki bir mağaradan gelir. Suyu ikiye ayrılmıştır. Bir bölümü Bulak Köyü’ne ve köyün bağlarına diğeri ise Safranbolu’ya giderdi. Bağlar’a ulaşırken önce Çamlık’tan geçer sonra Değirmenbaşı’na gelirdi. Su önce Harmanlar’a gelir, oradan oluklarla ve taş duvar mesnetler üzerinde değirmene girerdi. Değirmen taşlarını çevirdikten sonra arklarla Bağlar’a doğru akmaya devam ederdi.

Osmanlı döneminden beri devam eden bir su dağıtım planına göre evlere dağılırdı. Arklar bahçe duvarlarının dibinden geçer, duvarda açılan delikten bahçeye su alınırdı. Sırası gelen arkın önce bir taş yerleştirir, suyun bahçeye girmesi sağlanırdı. Arklar bütün Bağlar sokaklarında dolaşırdı. Su sesi sokaktan geçen insanlara ayrı bir huzur verirdi.

Osmanlı dönemlerinde bağ bölgelerinde düz alana ev yapmaya izin verilirdi. Bağ evleri Safranbolu’da önceleri küçük sonra giderek büyüyerek konak haline geldiler. Bahçeler 2 bin-3 bin m² büyüklüğündeydi. Bahçelerin küçük bir köşesinde safran soğanı dikilirdi.

Kıranköy-Mısak-ı Milli

Pontus Krallığı’nın kalıntısı olan Anadolu’nun eski sahipleri Rumlar, Türklerle birlikte üretmeyi, birlikte yaşamayı öğrenmişlerdi. Lonca çarşılarında iş bölümü yapılırdı. Örneğin yemeninin sayasını Rumlar hazırlar, Çarşı’daki ustaya gönderirler, onlar dikiş işlerini yapar, tekrar Rumlara gönderirlerdi. Bu birliktelik yüzlerce yıl sürdü.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Çarşı’da yoğun bir çalışma vardı. Gece gündüz çalışan ustalar ordunun ihtiyacı olan araç gereç ve ayakkabı üretiyordu. Kıranköy’de korku ve bekleyiş vardı. Arada bir ‘Zito Venizelos’ diye bağırmaları duyuluyordu. Yüzyıllık sessizlik bozulmuştu. Yıllar süren savaş sona erdiğinde ilişkiler de zarar görmüştü. Lozan Antlaşması 1924’te imzalandı. Anlaşmaya göre, karşılıklı göç (mübadele) olacaktı. Rumların evlerini bırakıp Yunanistan’a gitmeleri söz konusuydu. Yüz yıllardır yaşadıkları bir yöreden evinden Türk komşularından, ustalarından ayrılmak en zor işti.  Ayrılışları çok hüzünlü oldu. Onların bıraktığı evler Yunanistan’dan gelen Türklere verildi. Onların da uyum sağlaması yıllar sürdü. Evler Yunanistan’daki evlerinden farksızdı. Kapıdan girince bir taşlığa giriliyordu. Duvarları ve tavanları taştan olan bir evdi. Tavanlarında tonozlar kemerler görülüyordu. Merdivenle yukarı çıkınca ahşap tavanlı bir hole giriliyordu, tavanlar zengin bir dekorasyona sahipti. Çarşı evlerine benziyordu. Ama plan özellikleri farklıydı. Aynı çıkmalar aynı ‘eli böğrü’nde payandalar vardı, ama harem-selamlık gibi ayırımlar yoktu.

Kıranköy’de bir de kilise vardı. Kilise, bazilika plan tipinde tek kubbeli, apsisli, bir Bizans kilisesiydi. Artık Yunanlılar göçtüğüne göre kilisenin de camiye çevrilmesi gerekiyordu. Bir minare eklemişler adına da Ulucami demişlerdi. Kıranköy Gümüş Vadisi’ne tepeden bakmaktadır. Dik yamaca oturtulmuş evler aşağıdan bakıldığında görkemli bir görünüm kazanmaktadır.

Metin: Yavuz İnce, Fotoğraflar: İsmail Şahinbaş

– Yavuz İnce, Yüksek Mühendis ve Mimar